Kapadokya’da saç, yalnızca bir beden uzantısı değil; bir anı taşıyıcısı, bir kimlik göstergesi, bir ritüelin parçasıdır. Özellikle kırsal Kapadokya köylerinde saç örmek, kesmek, toplamak ya da bırakmak; kadının yaşam döngüsüne, içinde bulunduğu ruh hâline ve sosyal konumuna dair sessiz ama güçlü bir dil oluşturur.
Bu yazıda, kırk belik geleneğinden yola çıkarak Kapadokya’da saçın toplumsal, estetik ve kültürel anlamlarını; aynı zamanda Perveran’ın bu gelenekten aldığı derin ilhamı keşfe çıkıyoruz.
Kapadokya’nın taş avlulu evlerinde büyüyen kız çocukları için saç, doğuştan itibaren korunur, uzatılır, örülür. Uzun, çift örgülü saçlar bekârlığın sembolüdür. Evlenmemiş genç kızlar, saçlarını genellikle belik hâlinde örer ve renkli kurdelelerle süslerdi. Her örgü, kadının hayatında yeni bir geçidin işareti gibiydi.
Evlenen kadınlar ise saçlarını örtmeye başlar; ama içte, örmenin ritüeli sürerdi. Bu ritüel sadece fiziksel değil, duygusal bir geçişin de parçasıydı.
“Kırk belik”, Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi Kapadokya’da da kadının zenginliğini, sabrını ve taşıdığı hikâyeleri simgeler. Bazı köylerde, genç kızların evlenme çağına geldiklerinde saçlarını 40 tutam hâlinde örmesi gelenekti. Bu hem fiziksel güzelliği, hem de ruhsal olgunluğu temsil ederdi.
Kırk belik aynı zamanda bir halk deyimi hâline de gelmişti: “Kırk belik saçın var da aklın nerede?” gibi cümleler, saçın kültürel karşılığını sadece estetik değil, kişilik ve toplumsal duruş üzerinden de ifade eder.
Bu kültürel uygulamalar, saçın bedensel değil, duygusal ve toplumsal bir uzantı olduğunu gösterir. Saç, kadının hafızasıdır.
Perveran için “kırk belik”, yalnızca bir saç biçimi değil; bir üretim biçiminin metaforudur:
Sofra örtülerindeki desenler, seramik yüzeylerindeki çizgiler ya da dokulu bir fincan kulbu — hepsi “örmek” eyleminin görsel karşılığı gibidir. Perveran’da her obje, bu geleneksel ritüellerin modern bir yansıması olarak hayat bulur.
Kadınların saçları bu topraklarda yalnızca güzellik değil; hafıza, direniş, aidiyet ve dönüşüm taşır. Perveran, bu belleği bugünün objelerine taşıyan sessiz bir anlatıcıdır.